ARDIÇ AĞACININ HİKAYESİ
Bu bir Ardıç kuşu…
Bu kuş olmadan ardıç ağacının tohumu filizlenemez!
Bu kuş yoksa Ardıç ağacı yoktur.
Ardıç ağacı yoksa bu kuşta yoktur.
Şehirde yaşayan birçok kimse bilmez
Ardıç Ağacı’nı. Belki sadece adını duymuştur. Görse bile tanımaz .
Ovalardan dağların en yüksek, soğuğun, karın, fırtınanın en şiddetli olduğu yerlerde nasıl da heybetli durduğunu.
Sanki bizlere karşılaştığımız her zorlukta dayanabileceğimizi kendi dili ile anlatmakta.
Ama başarılı olamıyor.
Neden mi?
Çünkü onun dili insanların konuştuğu dille aynı değil.
Birbirine muhtaç iki farklı canlı.
İkisi de, dayanışmalarından dolayı aynı ismi aldıklarını çok iyi biliyor.
Biri Ardıç Ağacı, diğeri ise Ardıç Kuşu.
O kadar ki asırlar boyu sevgileri ve dostlukları dilden dile dolaşmış, gıpta ile anlatılmış.
Ardıç, Servigiller ailesinin Juniperus cinsinden iğne veya pul yapraklı ağaç ve çalıların ortak adıdır. İğne yaprakları kendisinin zorluklarla ne kadar da mücadeleci olduğunun göstergesi. Öyle, benim diyen her canlıya barınmak için izin vermez.
Sevdiğine, yani Ardıç Kuşu’na izin verir, iğneleri onun canını acıtmaz. Hoş acıtsa da sevdiği buna gücenmez.
Çünkü birbirleri için yaratılmışlar.
Aralarındaki bu bağlılık çok güzel bir “birlikte yaşam” örneği olarak gösterilebilir. Ardıç Ağacı da diğer canlılar gibi çoğalmak ister. Bunun için de çok güzel tohumlar üretir.
Ancak bu tohumlar toprakla buluştuğunda iki önemli sorun yaşamaktadır.
Bunlardan birincisi, dibine düşen tohumlar yeterli toprak olmadığı gibi kendi gölgesi yüzünden güneşi göremediğinden gelişememekte ve bir sure sonra yeni fidanlar kurumaktadır.
İkinci sorun ise tohumlar toprağa serpiliyor ama hiç biri çimlenip gün yüzü göremiyor.
Çünkü tohumların kabuğu çok sert ve toprakta tohumlar açılmıyor.
O zaman ne olacak, nasıl çoğalacaklar peki?
İşte tam bu esnada, dostu olan Ardıç Kuşu devreye giriyor. Ardıç Ağacı, tohumlarının üzerine Ardıç Kuşu için besleyici bir besin maddesi ekliyor ve Ardıç Kuşu’nun göz ve damak zevkine uygun bir hale getirerek bunu kuşa ikram ediyor. Afiyetle bu tohumları yiyen Ardıç Kuşu, karnını doyurduktan sonra, seyahatine devam ediyor.
Kim bilir nereleri geziyor… Bu esnada kuşun sindirim sisteminden geçmekte olan tohumların dışındaki kısım, besin maddesi olarak kullanılırken, tohumun kabuğu, sindirim enzimleri sayesinde yumuşatılıp, asitli bir özellik kazanarak toprağa düşüyor ve çimlenebilecek bir hale geliyor.
Böylece Ardıç Ağacı’nın yaşadığı iki sorun da çözülüyor ve kendinden uzakta bir yerde yeni ardıç ağacları büyüyerek çağlar boyu var olmasını sağlıyor.
Bu var oluş mücadelesinde;
Ardıç ağacının vazgeçilmezi, ARDIÇ KUŞUdur.
Bu güne kadar özgürce yaşamaktan başka bir şey istemeyen Ardıç Ağacının, yaşam alanlarını yok ettiğimiz gibi bir de sevdiğini de elinden aldık.
Nasıl mı? Bizlerin devasa kentleri ve onların çöplükleri o kadar büyüdü ki,
Kuşlar Ardıç meyvelerini yemektense çöplükten beslenmenin daha kolay olduğunu keşfettiler.
Ardıç kuşu ağacını, sevdiğini unuttu. Şimdi kentlerin, kasabaların çöplüklerinde yaşıyorlar.
Artık, Ardıç ağaçları ise kayboluyor gözümüzün önünden.
Ardıç kuşu insanlar gibi, zahmet çekmektense kolay geçinmenin, kolay yaşamanın yolunu tercih etti, ardına bakmıyor.
Bu yüzden artık Ardıç ağacı bizimle aynı dünyayı paylaşmak istemiyor.
Tıpkı kaybolup giden derin ve sağlam Dostluklar gibi.
Güzel olan ne varsa yitip gidiyor…
ARDIÇ AĞACININ HİKAYESİ